Manevi kalmış ruh varlıkları tarafından, bu diğer vasatların
varlıkları "En Yukarı-nın Oğulları" tarafından yardım gören Amilius,
yeryüzü beşerinin yol açtığı bu garip tekamüle müdahale etti.
Dünyadaki çeşitli fizik formlar arasından insanın ihtiyaçlarına en
iyi cevap verecek olanı, onun Yaradan-a kavuşmak için yapacağı
mücadelesinde kendine en iyi yardımcı olacak bedeni seçti.
Sonuç olarak Amilius yeryüzüne indi, maddeyi giyindi ve mükemmel
ırkın ilk bireyi, hybridlerden (melez yaratıklar) doğan
ve "İnsanların Kızları" adı verilen o hilkat garibelerine karşı
olan "Tanrı Çocukları"nın ilki, etten ve kandan yapılma Adem adındaki
ilk insan oldu. Bu sebepten dolayı Tanrı, ırkın saf halde korunmasını
istedi, çünkü "Allah Oğulları, adam (insan) kızlarının güzel ol
duklarını gördüler." (Tekvin 6:2)
Adem bir bireydi ve bundan başka, tüm insanlığın, insanlığın beş
ırkının sembolü idi. İnsanın ruhsal tabiatındaki pozitif ve negatif
bölünmeden dolayı, Adem-e ideal bir eş olarak Havva yaratıldı. Havva
bütün ırklarda, insan doğasının "diğer yarısı"nın sembolüdür. O,
önemli yaratıkların sonuncusu olmuştur.
Negatif ve alıcı tabiat kendini kadında ifade etmektedir, pozitif
olan kaldırılmıştır. Erkekte ise pozitif ve aktif olan kendini ifade
eder, negatif kaldırılmıştır; Çünkü başlangıçta Tanrı Oğulları,
ruhlar çift cinsiyetli idiler ve tek bir varlıkta hem erkek, hem de
dişi prensipleri birleştiriyorlardı. İlk dişi arkadaş olan Lilith,
hayvan aleminin bir yansıması, uyanmakta olan arzuların tatmin
edilmesi için bir araçtı. Yaratıcı-nın planlarının alt üst olması ve
yaratıcı iç tepilere geri dönüş, Tanrı-ya geri dönüş yolundaki uzun
sürecek mücadelede bir eş ve yardımcı olacak olan Havva-nın
yaratılışını gerektiriyordu.
"Tanrı dedi: Hayat olsun." ve hayat oldu.
Adem-in mükemmel bir tamamlayıcısı olan Havva sayesinde kusursuz ırk
meydana gelebilirdi. Kabil, tamamen fiziksel bir ana babadan dünyaya
geldi. Adem ile Havva ve bunların çağdaşları özel olarak
yaratılmışlardı ve daha önce yaratılmış olanların tekamülünden
(evrim) gelmiyorlardı. "İnsan, maymundan gelmiyordu" ve onunla hiçbir
ortak atası da yoktu.
Dünya üzerinde her şey insanın gelişi için hazırlanmıştı. Yaşamı ve
beslenmesi için doğanın değişmez yasaları kurulmuştu. Rölativite ve
Pozitif � Negatif Yasaları sayesinde erkek ve kadın yeryüzünü, geceyi
ve gündüzü, soğuk ve sıcağı, iyiyi ve kötüyü tanıdılar. Bu tanıma işi
beş duyu vasıtası ile ve ruhun akli muhakemesinden geçerek
gerçekleşiyordu.
Bununla birlikte insan daima -hiç şüphesiz ki farkında olmadan- bir
altıncı, bir yedinci ve bir sekizinci duyuyu da muhafaza etmektedir.
Bunlar ruhun, insan maddeye giderek daha derinine doğru daldıkça geri
plana çekilen psişik ya da duyular dışı faal olan unsurlarıdır.
Kusursuz ırkın maddeye yansıtılması sadece Aden bahçesinde - ki
Cayce-nin �okumaları"na göre İran-da ve Kafkasya-da bulunur- değil
aynı anda dünyanın beş ayrı bölgesinde birden gerçekleşti.
Dünyanın bu beş işgali, ruhsal gelişme elde edilmeden önce
fethedilmesi gereken beş fiziksel duyuyu temsil etmekteydiler. O
devirde dünya üzerinde 133 milyon ruh vardı. Beyaz ırk İran-da,
Kafkasya-da, Karadeniz kıyılarında ve Karpatlar-da yaşıyordu. Sarı
ırk, daha- sonraları Gobi Çölü-ne dönüşecek olan bölgede, Orta
Asya-da yaşıyordu. Siyah ırk Sudan-da ve Doğu Afrika-nın kuzeyinde
bulunuyordu. Esmer ırk Andlar-da ve Lemurya ya da Mu adı verilen ve
günümüzde Pasifik Okyanusu-nun bulunduğu bölgede yer alan büyük
kıtada, kızıl ırk ise Atlantis ve Amerika-da yaşıyordu.
Çevre şartlan ve iklim her ırkın rengini belirliyordu; çünkü renkleri
ne olursa olsun tüm bu insan toplulukları aynı kanı taşıyorlardı
ve "mükemmel ırk�ın üyeleri idiler. Derisinin rengi, insana sadece
içinde yaşamak zorunda olduğu şartlara uyum sağlama imkanı veriyor ve
bu ırkın insanlarının başlıca niteliğini temsil ediyordu. Beyazlarda,
görme hakimdi; kızıllarda duygu ya da heyecan, sarı ırkta duyma,
siyahlarda tat alma ve esmerlerde de koku alma duyusu hakimdi.
Yahudiler, halk olarak çok daha sonra belirdiler. Aynı şekilde
beyazlardan, kızıllardan ve siyalılardan oluşma melez bir ırk olan
Mısırlılar da, çok daha sonra, M.Ö. 10 000-e doğru ortaya çıktılar.
Atlantis Kıtası dünyanın en geniş kara parçası ve ilk medeniyetin
beşiği idi. Ruhların ikinci tesirleri ile - yani mükemmel ırkın
yaratılışı- aşağı yukarı on veya on bir milyon sene önce insan için
yeni bir çağ başlamış oldu.
Atlantisliler ,doğanın tüm kaynaklarını kullanarak çabucak gelişme
gösteren, sakin ve barışı seven insanlardı. Doğal gaz ve ateş,
onların ilk buluşları arasında yer alır. Daha sonra o ana kadar tüm
başarılmış olanların da üstünde bir uygarlık seviyesi elde et
mişlerdir.
Ruhun güçlerinin bölünüşü, yeryüzünün bu mükemmel ırk tarafından
işgal edilişinin ilk bin yılında meydana geldi. Bu ayrışmanın
ardından zihinsel güçlerin bir kısmı maddi olana, diğer bir kısmı da
ruhsal olana meyletti. Bunun altında yatan sebep, insanın, kendi
doğasının ilahi görünümüne, giderek daha az ilgi duyması ve kökeni
hakkında hiçbir şuura sahip olmamasıydı. Çevresinin bir parçası
olduğunu kabul ediyor, maddenin ve gücün birliği karşısında eğiliyor
ve tüm bedensel yorumları ile birlikte fiziksel anlayışa daha çok
itimat ediyordu. Zamanla geride, ona ilahi aslını anımsatmak için
sadece rüyalar, dua ve din kaldı. Arzu, onu, içgüdüsel olarak yanlış
olduğunu bildiği şeyleri kabul etmeye sevk ediyordu. O hilkat
garibeleri ile birleşti ve "yarı insan, yarı hayvan" olan o melez
yaratıkları (hybrid) meydana getirdi. Son olarak da kendi kibirini
her şeyin üstünde tuttu ve "RAB yeryüzünde adamı yaptığına pişman
oldu ve yüreğinde acı duydu." (Tekvin 6: 6). Tevrat, M.Ö. 28 000
yılına doğru meydana gelen ve Atlantis-in pek çok büyük adasının
batmasına yol açan tufanı anlatır. Lemurya ya da Mu Kıtası da
Pasifiğe gömüldü.
Atlantis Kıtası-nda yaşayan insanlar, dünyadaki diğer ırklarla aynı
gelişme aşamalarından geçiyorlardı ama, ruhsal bakımdan olmasa da
maddi bakımdan kaydettikleri ilerlemeler çok daha hızlı
gerçekleşiyordu. Kurtarıcı-nın ruhu ile - Adem-de ve ırk olarak
insanda mevcut olan Kutsal Ruh - yeryüzünün fethedilmesi için, ruhun
maddeye, iyinin kötüye karşı zaferi için yeni bir yol döşendi.
Böylece Adem, birey olduğu kadar grup olarak da (Adem, İnsan
demektir) Yaradanı-na layık o arınmışlık haline giden uzun yolda
insanlığın önderi oldu. Bu uzun ve zor bir yolculuk olmalıydı, çünkü
insanlar yeryüzünde birer yabancı idiler.
1930-a doğru, Edgar Cayce, Kutsal Yazıların Yaratılışı üzerine bir
dizi konferans verdi. İşte söylemiş olduklarının bir özeti:
Tekvin-in yazarı, Tevrat-ta, yüce alemlerdeki sonsuz olayları, yöntem
olarak değilse bile, hiç değilse prensipte belirli bir anlayış
seviyesine hitap eder biçimde izah etmekle yükümlüydü. İlk bablar,
Kurtarıcı Ruh-un, yani Amilius-un dünya planına beş noktadan
yansıması öncesindeki ve esnasındaki devreden bahseder.
Tekvin-in kitabı, inanışa göre Musa tarafından Yeşu-nun da
yardımlarıyla yazılmıştır ve görünüşe göre Musa zamanındaki
toplumlara, insanın maddi şuura bağlanışının başlangıcında, olup
bitmiş olanlar hakkında bir kavram sunabilecek bir tarzda kaleme
alınmıştır.
'YARATILIŞ' EDGAR CAYSE
- sleons
- Mesajlar: 25
- Kayıt: 08 Eyl, 21:14
'YARATILIŞ' EDGAR CAYSE
başarmak ve başarmamak...ikisi de aynı tıpkı olmak ya da olmamak gibi...
hayatta yaptığınız başarısızlıklar bile sizin başarılı olduğunuzu gösterir...
siz ikisini de kaybetmemeye çalışın...
ya ikisini kaybedenler...
hayatta yaptığınız başarısızlıklar bile sizin başarılı olduğunuzu gösterir...
siz ikisini de kaybetmemeye çalışın...
ya ikisini kaybedenler...
- sebep
- Mesajlar: 27
- Kayıt: 19 Haz, 14:46
- Yaşadığınız İl: 18 Çankırı
- Burcunuz: İkizler Burcu: 22 Mayıs-22 Haziran
- Cinsiyetiniz: Kadın
Re: 'YARATILIŞ' EDGAR CAYSE
insanın maddi şuura bağlanışının başlangıcı, kilit nokta