
Sezgi dediğimiz şey, çeşitli merkezlerden gelen ilgili dalgaların beyin tarafından önceden değerlendirilmesidir. Mekânımızdaki ya da farklı boyutlardaki varlıklardan gelen dalgalar telepatiyi, bizden kaynaklanan dalgaların mekân ya da zaman ötesi boyutlardan yansıyarak yine bize gelmesi de duru görü dediğimiz şeyi meydana getirmektedir. Duru görü, bulunduğumuz boyuta ait sınırsız uzaya yönelik olabildiği gibi, geçmişe ve geleceğe dönük de olabilmektedir.
Yani, canlılar arasındaki bağlantı Telepati, mesela, zamansızlık içerisinde mevcut bulunan boyutlardan geleceğe ait olayların bilgisini taşıyan dalgaların beyin tarafından tekrardan değerlendirilmesi ise, önsezi ya da kehanet denir (ki ileride sezginin duru görü kısmını daha detaylarıyla irdeleyeceğiz). Telepatide sadece bilgi alışverişi değil, enerji akısı da olabilmektedir. Dolayısıyla o kişiyi manevi ve maddi olarak etkileme söz konusudur. Mesela, uzaktan şifa vermek gibi. Telepatideki algılamaların büyük bir çoğunluğu direkt görüntü, ses... vs. iken, duru görüdeki bazı algılamalar yorumlanmaya muhtaç sembolik veriler olup bu da veri tabanlarına göre değişiklik arz ettiğinden her beyinde farklı şekillerde açığa çıkmaktadır. Ayrıca, her iki tür bağlantıdaki kötü, negatif olaylar, ani iç daraltıcı, bunaltıcı sıkıntı veren haller, kötü hissedişler, içe dogmalar ve hatta baş dönmesi, mide bulantısı, çeşitli ağrılar gibi fiziki rahatsızlıklarla da kendini gösterebildiği gibi, o anda bazı nesnelerin, aletlerin durması, bozulması, kırılması... seklinde de açığa çıkabilmektedir. Bunlardan sadece biri olabildiği gibi, birden fazlası da aynı anda oluşabilmektedir. Bununla birlikte, bildiğimiz üzere bilgi almanın birkaç yöntemi vardır.
Mesela, siz bir konu hakkında okuyarak da bilgilenebilirsiniz, biri tarafından size söylenmesiyle de o şeyi öğrenebilirsiniz. Ya da olayı bizatihi işitip görerek de. Bu yüzden sezginin çok daha derin boyuttan ve kapsamlı olanı vardır ki, ilgili dalgaların beyne ulaşmasından çok önce o şey bilinmektedir. Hem de bildiğimiz anlamda görüntü olmaksızın. Daha doğrusu, bu tür algılamanın, telepati ya da duru görüdeki gibi beyne gelen dalga boyu ile bir ilgisi yoktur. Bu özden (enfüsten) olandır. Fetih ve Kesif sahiplerinde esas var olan budur. Bu yüzden, direkt özdeki Kuantsal ya da Hologram boyutundaki frekanslara (bilgilere) vakıf olduklarından diğerlerindeki gibi olayları parça parça birleştirerek değil, bir bütün olarak algılarlar. Ve bunlar, telepati ya da duru görü dediğimiz Afaktan olan sezgiyi de çok daha geniş, kapsamlı ve detaylı olarak algılayıp değerlendirirler. Dolayısıyla onlar, sıradan insanlar veya deneyde kullanılan denekler gibi konsantre ya da belli hazırlıklar yapmaksızın çok rahat ve aynı anda çok sayıda telepati veya duru görü... vb. bağlantıları kurabilmektedirler.
Mesela, istedikleri kişi ya da kişilerin bir anda beyinlerini okuyabilmekte, ruhlarındaki kayıtlarına, akaşalarına göz atabilmekte, insanların Siretleriyle sohbetler yapabilmekte ve tüm bunları uzakta bir yerlerdeki kişiler (dolayısıyla olaylar) üzerinde de aynen yapabilmekte, geçmiş ve şimdiye ait olanın ötesinde, geleceğe ait bilgilere de vukuf sağlayabilmektedirler. Üstelik bu türden şeyler onlar için olağanüstü olaylar yerine, sıradan şeyler olarak görünmektedir. Bu yüzden bir Veli, her şeyi bilir, ama sistemin gereği olarak hiçbir şey bilmiyormuş gibi davranır. Bu özelliklerini de belli görevleri dışında kesinlikle dışa vurmazlar. Sunu da hemen belirtmek gerekir ki, sezginin özden olanı, afaktan olanı da kapsar, ancak Fetih ya da Kesif özellikleri gerçekte telepati, duru görü... veya benzeri şeyler değildir. Özden gelenle, Afaktan geleni birleştirip bir sentez yapmış olsalar da. Evet bu özellikler daha gelişmiş sekliyle vardır, fakat Fetih ya da Kesif dediğimiz şey, evrensel sisteme, kendi Hakikatına olan Allah’a dönük olarak farklı şeyleri bünyesinde barındırır ki, Sufizm iste bunu anlatır. Yani, bu özellikler kişide Hakikati olan Allah’ı bilmeyi, hissetmeyi ve onda yok olarak onun özellik ve vasıflarıyla vasıflanıp bunlara ait güçlerle varlık aleminde yasamayı getirir, idrak ölçüsü nispetinde, olağanüstü olayların oluşmasını değil. Bu ayrımları çok iyi yapmak, sınırları iyi belirlemek gerekir.
Ayrıca, afaktan olan sezgiye ait olaylar kişinin bir dahli, kontrolü olmaksızın aniden ve her an, her yerde oluşabildiği gibi, bazılarında bu, beyin açılımlarına göre kontrollü bir biçimde isteğe bağlı olarak da gerçekleştirilebilmektedir. Yine beynin yapısı dolayısıyla bazılarında bu olaylar, daha belirgin ve sık görülmektedir. Ama az ya da çok, kişi fark etsin ya da etmesin, her insanda bu özellikler mevcuttur. Bu yüzden, basına az sonra gelebilecek olaylarda beyin daha önceden bu durumu algıladığından otomatik olarak bedeni harekete geçirebilmekte, basına gelebilecek bu kazalardan kişi son anda kurtulabilmektedir. Büyük çoğunlukla, olaylar yaklaştıkça sezgi kendini daha güçlü ve yoğun olarak göstermektedir. Ancak tüm bunlar kaderin izin verdiği yani, kişilerin programlarında var olmasıyla meydana gelen olaylardır. Bununla birlikte birbirleri arasında güçlü duygusal bağları olan canlılar arasında duyu dışı bağlantıların varlığı çok daha belirgin ve daha sık görülmektedir. Mesela çok yakın arkadaş, dost veya ebeveynlerin (bilhassa yeni doğum yapmış annelerin) çocukları, kendi ana babaları ya da varsa hayvanları arasında. Keza, paranormal yetenekleri fazla olan kişiler arasında da bu bağlar güçlüdür.
Hayvanlar üzerinde yapılan sayısız incelemelerde, aralarında genetik akrabalık, bağlantı bulunmayan ve birbirlerinden de tamamen uzakta yer alan hayvanların birkaçında meydana gelen karmaşık yeteneklerin diğer hayvanlarda da çabucak geliştiği, ortaya çıktığı görülmüştür. Mesela bunların birinde, çok uzun bir süre gerektiren kompleks bir beceriyi yapmaya şartlandırılan birkaç güvercindeki bir yeteneğin, hiçbir bağlantısı olmayan diğer bazı güvercinlerde çok kısa süreler içinde öğrenildiği laboratuvar deneylerinde tespit edilmiştir. İngiliz bir biyolog olan Dr. Rupert Sheldrake, bu olayı hologram teorisiyle aynı anlama gelen uzay-zamandan bağımsız “morfik rezonans” adını verdiği (M)alanlarıyla açıklamaya çalışmış ve her bir türün hem kendi içinde hem de diğer türlerle bağlantılı olduğu bir (M) alanına sahip olduğunu belirtmiştir.
Bununla ilgili birkaç can alıcı örneğinin ilkinde de kasabaya inen ve ev sahibini sessizce bekleyen köpeğin durup dururken birden garip davranışlar sergileyerek cama doğru gittiği, kapının önünde beklediği ve her defasında da kısa bir süre sonra sahibinin geldiği görülmüştür. Bunun üzerine daha detaylı bir araştırma yapıldığında ise, köpekteki bu değişikliğin sahibinin kasabadan eve dönmeye karar verip hemen arabaya bindiğinde ortaya çıktığı bazen de sahibinin çok daha uzak mesafelerde iken ve hatta günün çeşitli saatlerinde orada kalış süresinin değişik olmasına rağmen bunu yaptığı gözlemlenmiştir.
Bununla ilgili daha başka örnekler de bulunmaktadır. Bunun yanında kedi, köpek...vb. evcil hayvanların sahiplerinin başka şehirlere taşınması veya bu hayvanların yüzlerce km. Uzaklıkta unutulmaları... vs. durumunda da aradan haftalar, aylar geçmiş olsa da hiç tanımadıkları, bilmedikleri yerlerden geçerek sahiplerini bulabilmektedirler (ne kadar hassas olursa olsunlar bunu koku yoluyla başarmaları imkansızdır, en azından bu yöntemle bulamayacaklarıyla ilgili örnekler oldukça mevcuttur).
Yine bilimsel olarak kayıtlara geçmiş birçok olayda da sahiplerinin basına bir şey geldiği ya da öldüğü sırada bunu bilmemesi, kendilerine hiçbir bilgi ulaşmamasına rağmen günlerce havlayan, inleyen ya da çeşitli davranışlar sergileyen köpeklerin durumu da tespit edilmiştir. Yine hayvanlar üzerine yapılan bazı araştırmalarda terbiye edilmiş olan hayvanların, onu terbiye eden kişinin önceden düşündüğü görevleri, şeyleri yaptıkları ortaya çıkmıştır. Eski Sovyet Rusya’nın (ki, maddeyi esas alan komünist bir ülke olmasına rağmen, metafizik deneylerinin en çok yapıldığı yerdir.) yaptığı ilginç deneyde de bilim adamlarından oluşan ekip, nükleer bir deniz altı içine koydukları yavru tavşanlarla denize açılır. Karadaki araştırma merkezinde ise, anne tavşana elektrotlar bağlanarak EEG leri yani beyinsel aktiviteler kaydedilir. Deniz altı iyice suya dalıp uzaklaştıktan sonra tavsan yavruları belli aralıklarla öldürülür ve her tavsan yavrusu öldürüldükçe de bunun tepkisi anne tavşanın beynindeki değişen aktiviteyle gözlemlenir. Bir taraftan hayvanlarda bu tür bağlantılar mevcut iken, diğer taraftan ondan çok daha gelişmiş yapılı insanlarda bu tür bağlantıların olmaması elbette düşünülemez.
Kenan Keskin - Fizik Mühendisi
Süper Zihinler- Prf. Dr. John Taylor
Discovery Channel- Köpekler
Eszamanlılık Ve Morfik Alanlar -Hülya Xxanadu